Ebü'l-Hasan Kûsî'nin talebelerine ders verdiği bir hânekâhı vardı. Her gün ve gecesinde bir defâ hânekâha giderek, talebelerinin hâllerini kontrol ederdi. Bir Ramazân-ı şerîfin son gecesi yine hânekâha geldiğinde, talebelerden birisinin ağladığını görüp, sebebini sordu. Talebe; "Efendim! Bu gece rüyâmda, bu gecenin Kadir gecesi olduğunu müşâhede ettim. Herkesi secde ediyor gördüm. Ben de secde etmek istedim. Fakat bütün gayretlerime rağmen secde edemedim. Sanki karnımda demirden bir direk vardı ve eğilemiyordum. Bu demir direk, secde etmeme mâni oluyordu."
Talebenin bu anlattıklarını dinleyen Ebü'l-Hasan, tebessüm edip buyurdu ki: "Evlâdım! Bunun için hüzünlenme, korkma!O demir bir direk gibi secde etmene mâni olan şey, senin içine bizim tarafımızdan konulmuş bir şeydir. Senin gördüğün o hâl, şeytânî bir hâldir. Eğer secde etseydin, şeytan senin içine girmek için yol bulmuş olacaktı."
Bu sözleri dinleyen talebe; "Bu hâlin böyle olduğunu ben nereden bileyim. Hâl gerçekten bu anlatılan gibi midir?" diye düşündü. Hâtırına gelen bu ve bunun gibi şüpheye yer veren düşünceler içindeyken, Ebü'l-Hasan o talebeye: "Ben sana böyle söylüyorum. Yoksa delîl mi istiyorsun?" buyurdu. Bundan sonra da sağ elini uzattı. Talebe, hocasının sağ elinin meşrıka kadar uzandığını gördü. Sonra sol elini uzattı. O da magribe kadar uzandı. Sonra sağ elini sol eline doğru yaklaştırdı. O kadar ki, iki elinin birleşmesi için arada çok az bir mesâfe kalmıştı. Nihâyet iki eli arasında gördüğüm nûr, insan şeklinde duruyordu. Benim nûr şeklinde gördüğüm o şey, şimdi siyah ve çok çirkin bir şekildeydi ve Ebü'l-Hasan'a kendisini bırakması için yalvarıyordu. Ebü'l-Hasan ellerini biraz daha yaklaştırdı. O elindeki acâib şeyin bağırması, feryâdı daha da fazlalaştı. Nihâyet, o iğrenç ve çirkin şekil bir duman hâline geldi. Havada yok olup gitti.
Bu hâli müşâhede edip gören talebenin gönlüne gelen îtirâz ve şüphe şeklindeki düşünceler artık yok oldu.
0 yorum :
Yorum Gönder