Selâmlarına cevap verip hâl, hâtır sordu. Buhârâ medreselerinde zâhirî ilimleri tahsîl ettiklerini, ancak, bâtınî ilimleri tahsîl edebilecekleri mübârek bir kişiyi aradıklarını arzettiler. Zengî Atâ; “Durun sizi irşâd edecek zâtın nerede olduğunu haber vereyim.” dedi. Gençler çok sevindiler. Yüzünü dört bir tarafa çevirip kokladı ve sonra da; “Sizin bu ilimde nasîbiniz, bizden başkasında değildir.” buyurdu. Bu dört genç, Zengî Atâ’nın daha sonra dört büyük halîfesi olacak olan, Uzun Hasan Atâ, Seyyid Ahmed Atâ, Sadr Atâ ve Bedr Atâ’dan başkası değildi. Zengî Atâ’nın sözüne ilk önce inanan Uzun Hasan Atâ ile Sadr Atâ oldu. Bu sebepten de ilk kemâle gelenler de onlar oldu. İçlerinden Seyyid Ahmed Atâ ile Bedr Atâ, iyi şeyler düşünmediler. SeyyidAhmed Atâ; “Ben, hem Peygamberin torunu olayım, hem mektep-medrese göreyim, sonra gelip bu garib çobanın talebesi olayım.” diye düşündü, ama arkadaşlarından da ayrılmadı. Onun bu gurûru, yolunu kapadı. Çektiği bütün sıkıntılar boşa gitti. Durumunda hiçbir ilerleme görülmedi. Seyyid Atâ, bu hâlini anlayıp, Zengî Atâ’nın kendisine kırıldığını hissetti. Zengî Atâ’nın hanımı Anber Ana’ya gidip yalvardı. Kendisine şefâatçi olmasını istedi. Anber Ana, kendisine yardımcı olacağını vâd edip; “Sen bu gece siyah bir keçeye sarınıp Zengî Atâ’nın yolu üzerine yat. Seher vakti namaz için çıktığı zaman seni o hâlde görüp acısın.” dedi.
O gece Anber Ana, Zengî Atâ’dan Seyyid Ahmed Atâ’nın özrünü kabûl etmesini istirhâm etti. Zengî Atâ da, Seyyid Atâ’yı affettiğini söyledi. Seher vakti, namaz için dışarıya çıktığı zaman, yolu üstünde siyah bir şeyin yattığını fark etti. Ne olduğunu anlamak için ayağı ile dokundu. O anda, siyah keçenin içinde sarılı olan Seyyid Atâ, yüzünü Zengî Atâ’nın ayağına sürerek affını diledi. Resûlullah efendimizin mübârek torununa ayağıyla dokunmasına çok üzülen Zengî Atâ, gönlünü almak için Seyyid Atâ’ya çok iltifâtlar etti. Seyyid Atâ, o anda kemâle geldi.
0 yorum :
Yorum Gönder